Çoğu zaman ‘savaş, dövüş, savunma ya da mücadele’ sözcüklerinden herhangi biri veya birkaçıyla bir çerçeve içine alsak da, yaptığımız antrenmanların/çalışmaların spor mu, sanat mı yoksa her ikisi de mi olduğu ince çizgisinde kaybolduğumuzu düşünüyorum.
Yanılıyorsam düzeltin lütfen ama sanki bazen iki sıfatın birbirleri yerine ve oldukça yanlış şekillerde kullanıldığı kanaatindeyim.
Peki maden durum öyledir, öncelikle spor ve sanat kavramlarını yapmış olduğumuz çalışmaların doğası açısından doğru anlamakta yarar olabilir.
Önce ‘spor’ sözcüğünü ele alalım:
1. (ad, isim)
belli kurallara ve tekniklere uyularak yapılan, bedensel gelişmeye yararlı, eğlenmek ve yarışmak amacı da bulunan beden hareketlerinin tümünün ortak adı.
2. (sıfat)
sporcuların giydiği biçimde, kullanışı kolay ve rahat olan (giysi, ayakkabı vb.).
Örnek: ‘Sırtında spor bir ceket vardı.’
Şimdi de ‘sanat’ sözcüğüne bakalım:
1. (ad, isim)
bir duygunun, tasarımın, güzelliğin vb. dışavurumunda, anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü.
2. (estetik algı açısından)
bu yöntemlerle ortaya konulan üstün yaratıcılık.
3. (kung fu müfredatı çerçevesinde bakıldığında)
bedeni, zihni ve kalbi (yani duyguları) sıkı ve disiplinli çalışmalar yoluyla eğiterek ulaşılan beceri ve bütüncül farkındalık hali.
Bir de ‘savaş’ sözcüğünü anlamamız gerekiyor sanırım, ne dersiniz?
1. (ad, isim)
devletlerin, aralarındaki ekonomik ve siyasal anlaşmazlıklar vb. nedeniyle, siyasal ilişkilerini keserek, birbirlerine karşı ordularıyla giriştikleri silahlı eylem.
2. bir ülkede, siyasal toplulukların ya da toplumsal sınıfların, yönetimi ele geçirmek için giriştikleri silahlı eylem, iç savaş.
3. (kung fu müfredatı çerçevesinde bakıldığında)
hayatı geliştirilmiş ve sürdürülebilir kılınmış bütüncül farkındalık ve savaşçı becerileriyle yaşamak.
tepki yerine anlayış geliştirmek.
hayatı estetik, yüksek algı titreşimi, kendini ve çevresini tanıma becerisi ile gözlemleyebilmek ve algılamak.
—
Bu tanımlardan hangisi ya da hangileri bizi ve yaptığımız çalışmaları yansıtıyorsa biz oyuz, yaptığımız da o.
Abartacak, ayrıştıracak veya ötekileştirecek bir durum yok anlayacağınız. Her zaman olduğu gibi konu ‘tercihlerimizle’ ilgili.
Ancak net olan bir gerçek var:
‘Dikkat sadece ya da çoğunlukla dışarıda, bedensel görünüşte, beğeni ve/veya kabulde, kazanılacak payeler, unvanlar ya da madalyalardaysa, vicdanı gelişime, zihin-kalp ahengine, bütüncül uyuma ve iletişim becerilerine önem verilmiyorsa, kişi açık bir şekilde spor yapıyordur.’
‘Eğer kişi, bütüncül gelişimine, erdemli zihnine (yani ‘yi’sine) ve kendi içine odaklanmayı, yaptığı her çalışmada detayları ince işçilikle ve onbinlerce defa yavaş ve hızlı ama nizami şekilde icra etmeyi öncelik olarak tanımlıyorsa, yani alacağı unvanlar, payeler veya madalyalar yerine kendisini yaşam boyu kullanabileceği bütüncül savaşçı enstrümanlarla donatma niyetiyle çalışıyorsa, yaptığı işte hem güç, hem estetik, hem kalp hem de akıl öne çıkıyorsa, o da sanat yapıyordur.’
Bir başka deyişle ‘savaşıyorsa başka, dövüşüyorsa başka bir titreşim alanına dönüştürüyordur kwoon’unu ya da dojo’sunu’.
Birinin diğerine üstünlüğü ya da zayıflığı yoktur. Ancak,
‘Gerçek anlamda sanat yapan bir kişi, otomatik olarak spor da yapıyor olduğu için, sadece spor yapan kişinin eksik bırakıp ihmal ettiği yaşamsal becerilere de sahip olmanın avantajını her daim hissedecektir.’
Dediğimiz gibi tamamıyla bir tercih meselesidir.
Sevgi ve saygılarımla, Murat Kaplan